Kamil FERATOĞLU (151820051032) - 29 nisan
   
  ANASAYFA
  DİŞLİLER VE ÇEŞİTLERİ
  DİŞLİLERİN İMALAT YÖNTEMLERİ
  BAZI DİŞLİ ÇARK RESİMLERİ
  ŞUBAT 2008
  MART 2008
  NİSAN 2008
  => 1 nisan
  => 2 nisan
  => 3 nisan
  => 4 nisan
  => 5 nisan
  => 6 nisan
  => 7 nisan
  => 8 nisan
  => 9 nisan
  => 10 nisan
  => 11 nisan
  => 12 nisan
  => 13 nisan
  => 14 nisan
  => 15 nisan
  => 16 nisan
  => 17 nisan
  => 18 nisan
  => 19 nisan
  => 20 nisan
  => 21 nisan
  => 22 nisan
  => 23 nisan
  => 24 nisan
  => 25 nisan
  => 26 nisan
  => 27 nisan
  => 28 nisan
  => 29 nisan
  => 30 nisan
  MAYIS 2008
  HAZİRAN 2008
  İSTATİSTİK ÖDEVİ
  Otomobillerde Kullanılan Kasa Tipleri
  Çift Vatandaşlık

Merkez Bankası ne yapacak?
Gündüz FINDIKÇIOĞLU
29.04.2008 - 09:09


TCMB 2003-2005 yılları arasında, arka arkaya üç yıl, örtük enflasyon hedeflemesindeki hedefinin altında kaldı. Yani işler beklenenden de iyi gitti. 2003 Nisan ayında enflasyon trendi kırıldı ve enflasyon yön değiştirdi:

TCMB 2003-2005 yılları arasında, arka arkaya üç yıl, örtük enflasyon hedeflemesindeki hedefinin altında kaldı. Yani işler beklenenden de iyi gitti. 2003 Nisan ayında enflasyon trendi kırıldı ve enflasyon yön değiştirdi: 2003 yılı enflasyon ve hem nominal, hem reel faizlerin düşmeye başladığı yıl oldu. Nitekim 2003 yılında bankalar tarafından bono portföyünden yazılan sermaye k‰rı olağanüstü boyuttadır. 2004 ve 2005 yıllarında da enflasyon takılabileceği eşiklere takılı kalmadı ve tek haneye geriledi. Bu çok önemliydi çünkü enflasyondaki uzun vadeli hafızanın kırıldığına ve fiyatlama davranışının yeni ortamı kabul ettiğine işaret ediyordu. İç talebin canlı seyrettiği ve büyüme hızının çok yüksek olduğu bu yıllarda fiyatlama davranışının enflasyon beklentilerine -kısmen de olsa- uyması çok önemliydi. Tabii, konut ve hizmetler gibi katılıkları olan sektörler yok değildi ama bu beklenmeyen bir gelişme sayılmazdı. Beklentiler ve hedefler birbirine yaklaştı: kredibilite açığı iyice daraldı.

2005 yılının sonunda enflasyon hedeflemesine resmen geçilirken önce %5, sonraki yıllar içinse %4 nokta hedefi benimsendi ve etrafında uluslararası pratikle uyum içinde enflasyonun standart sapması kadar bir bant oluşturuldu. Kanımca buradaki sorun %4 hedefinin çok düşük olmasıydı: dünya yavaş yavaş değişmekteydi ve herhangi bir şok olasılığı, 2004 ve 2005 yıllarındaki türbülanslara bakarak, düşük değildi. Ama çok daha önemlisi 2003-2005 eğilimlerinin 2006-2008 dönemine benzer bir trend çizerek yansıtılmasının pek de gerçekçi olmamasıydı. Neden? Yüksek enflasyonun parasal köpük kısmını almak daha kolaydır: bu manada hiperenflasyonları durdurmak en kolayıdır çünkü doğru politikayla bıçak gibi kesilebilirler. Ancak bahçe tipi, tek haneli enflasyona ulaşınca durum değişir; yapısal tahditler de devreye girer. Yüzde 8'den yüzde 5'e gitmek yüzde 80'den yüzde 50'ye gitmeye benzemez. Nitekim, 2006 yılının Mayıs-Haziran şoku olmasaydı bile 2006 enflasyonu yüzde 6.2-6.5 aralığında gerçekleşecekti. Merkez bunun böyle olmuş olacağını bizzat kendisi ifade etti. Demek ki aslında yüzde 6 hedefini seçmek ve bu hedefi tutturmaya çalışmak ara hedeflerden sürekli sapılan bir patikada uzun dönemli trend hedefini yakalamaya çalışmaktan daha gerçekçi olabilirmiş.

2006 kur şoku geçici bir şok oldu ve 425 baz puan artış yeterli bulununca yurtdışı yerleşikler yeniden pozisyon açtılar. Kur stabilize oldu. Daha da ötesine geçerek 2007 yılında TL yeniden değerlendi. Geçici kur şokunun maliyeti yüzde 50 oranında artarak yılı yüzde 9.65'te kapatan enflasyon oldu. TCMB'nin hazırladığı Sektör Bilançoları çalışmasında sektörlerin mali tablolarına bakınca kurdaki geçici artışa rağmen 2006 yılında önemli bir bozulma olmadığı da görülüyor. Neden? Kısa sürede bono faizi ve kredi faizi ayrıştı. Esasen yatırımcılar döviz cinsi krediye yüklenerek sorunu aştılar. Yükselen TL faizlerin büyümeye etkisi böylece hayli gecikmeli olarak tüketici kredilerinden ve tüketim harcamalarından geldi. Yine de 2007 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren yavaşlama belirginleşmeye başladı. Nitekim 2008 birinci çeyrek verilerinde bile döviz cinsi kurumsal krediler henüz yavaşlamış değil ve bu segmentte yavaşlama yeni belirginleşecek.

Kötü şans Temmuz 2007'de dünyanın da değişmeye başlaması oldu. O ana kadar enflasyon baskısı nedeniyle FED faiz artırımlarına başlayacak mı kaygısı hakimken, FED indirime geçti. FED tarihi indirime bir kez başladığı takdirde en az üç kere arka arkaya faiz indirimi yapacağına işaret ediyordu. Eylül 2007'de 2008 için yüzde 3 mertebesine işaret ediyorduk ancak manzara ocak ayının 22'sinde birden yine değişti. FED olağanüstü oturumla faiz indirimine gitti. Merkez, FED faiz indirirken yüksek kalmış olan TL faizi indirebilirdi çünkü FED nasıl olsa daha yüksek oranlı indirimlere gidiyordu, spread aslında açılıyordu. Nitekim Merkez de bunu yaptı. Fakat mart ayında bu süreçte de bir kırılma ortaya çıktı. Örneğin Brezilya yüzde 4.73 yıllık enflasyona (Mart 2008) karşın yüzde 11.25 Selic faiziyle TCMB'den farklı bir yerde duruyor hale geldi. Esasen bir süre sonra Merkez politika faizini indirmeye devam etse de piyasa faizi Merkez'i takip etmemeye başladı. Bugün piyasada oluşan gösterge tahvilin (bileşik) faizi (yüzde 18.7) yaklaşık olarak yüzde 17.25'lik politika faizinin bileşiğine denktir. Yani 200 baz puanlık artış mevcut piyasa faizini nötr bir poizsyona yerleştirir (negatif veya pozitif taşıma yok). Mekanik olarak Brezilya'ya ve İzlanda'ya bakacak olsak faiz artışı marjı çok daha yüksek görünecektir.

Bu görüntünün yanıltıcı olduğu kanısındayım. Evet, önümüzde temmuz-ağustos ihaleleri var ve Merkez de faiz artırabileceğinin işaretini verdi. Fakat durum hayli karışık: Brezilya yüzde 6.2 büyüyor ve biz aynı dönemde yüzde 3.4'e geriledik. İç talep zaten yavaşlıyor: neden daha fazla söndürmek gereksin? Enflasyondaki artış para politikasındaki duruştan dolayı olmuyor: Ya da talep yanlı enflasyonu yavaşlatmak gibi bir problemle karşı karşıya değiliz. Tam tersine şoklar dışsal ve çok yüksek amplitütte olabiliyor. Mesela petrolde geçen yaz varil başına 120 doları düşünmek pek de kolay değildi. Faiz artışı arz yanlı şoklara veya otomatik fiyatlamaya karşı önlem değildir. Demek ki geriye risk primi artışı, kur ve cari açık finansmanı kalıyor.

Cari açık finansmanı çok önemli hale geldi, doğru. Fakat şu soruyu sorabiliriz: düşen büyüme hızına rağmen giderek artan cari açığı finanse etmek için portföy yatırımı çekmeye çalışırsak gereken artış oranı ne kadardır? Bu sağlanırsa iyice yavaşlayacak bir ekonomide FDI vb diğer finansman imkanları daralmayacak mıdır? Bu nedenle faiz artışı, ki belki kaçınılmaz hale geliyor, mümkün mertebe ölçülü olmalı. Faiz indirimi talep ederken de çok dikkatli olmak lazım, artıştan bahsederken de.

Enflasyon hedefine gelince, enerji ve gıda fiyatlarındaki durum ortada: tek gerçekçi hedef bu seneyi tek hanede kapatmak olabilir. Bu bir hedef: tutturulur veya tutturulamaz. Hedefi yüzde 6'ya çıkarmaktan ben de bahsettim çünkü örneğin yüzde 8'e çıkarmak çok köşeli bir hareket olacak. Ama kabul etmek lazım ki yüzde 6'ya çıkmak şu anda, 2005 sonunda veya hatta 2006 sonunda yapılsaydı oluşacak etkiyi gösteremeyecek.

KOBİ kredileri 'yaptırımlı ihale'yle verilsin!
Ferit Barış PARLAK
29.04.2008 - 09:08


Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan '1000+1000 KOBİ Yatırım Destekleme Programı'nın ayrıntılarını 'umutla' açıklarken, sanayici dostlardan gelen telefonların içeriğini 'umutsuz' düşünceler oluşturuyordu.

Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan '1000+1000 KOBİ Yatırım Destekleme Programı'nın ayrıntılarını 'umutla' açıklarken, sanayici dostlardan gelen telefonların içeriğini 'umutsuz' düşünceler oluşturuyordu.

"Kredilerin yerleri şimdiden bellidir."

"Ağzımızla kuş tutsak, biz faydalanamayız."

"KOBİ'ler değil, bazı danışmanlık firmaları k‰rlı çıkacak."

"Krediler için şimdiden Doğu ve Güneydoğu'da paravan şirketler kurmaya başladılar" gibi güvensizlik tabanına yaslanan düşüncelerin yanı sıra ilginç bir öneri de vardı.

Güneydoğu'da üretim yapan, yüzlerce kişiye istihdam sağlayıp, milyonlarca dolarlık ihracat gerçekleştiren sanayici dostumuzun önerisi, doğru uygulandığı takdirde siyasilere olan güveni tesis edecek nitelikte.

En azından kendisi öyle görüyor.

"KOBİ'ler bu krediyi alabilmek için ihaleye girsin" diyor sevgili dostumuz ve ekliyor, "Ancak ihale öncesi ve sonrasında 'yaptırımlar' devreye girmeli."

"İhaleye giren KOBİ, alacağı kredi karşılığında, işçi sayısını, üretimini, ihracatını ne kadar artıracağını belgelesin. Sonrasında tüm hesapları ve yaptığı işler günü gününe denetlensin. Belli bir sürede söz verdiği gibi işçi, üretim ve ihracat artışına gitmemişse, aldığı krediye daha fazla faiz işlensin ya da işyerine el konsun."

"Bu yolla, disiplinli bir şekilde 2 bin fabrikanın üretimini, işçisini, ihracatını artırır, teknolojisini geliştirirsen hem 2 bin firmayı ekonomiye kazandırmış, hem de ikinci 2 bin firma için kaynak yaratmış olursun."

"Yoksa, daha önceki destekler gibi içki sofralarında meze olmaya mahkumdur bu krediler."

Ekonominin geleceği rekabet edebilirliğe;

Rekabet edebilirlik teknoloji geliştirmeye ve maliyetleri düşürmeye;

Teknolojik gelişim ve maliyetleri düşürebilme birliktelik ve ortaklık kültürünün gelişimine;

Bu kültürün tesisi ise başta yönetenler olmak üzere halkın davranış kalıbına ve 'güven' esasına bağlı.

Ülkeyi yönetenlere ve birbirine güvenmeyen bir topluma kullandırılacak milyarlarca dolarlık kaynağın, birkaç zengin çıkarmaktan başka bir faydası olmayacağına 'yakın tarih' tanıklık etmiştir.

Atılan adımlar olumludur ama sonucun olumlu olabilmesi güvensizlikler ve tereddütlerin giderilmesine bağlıdır.

 

Deutsche Bank'tan 141 milyon euro 'zarar'

29.04.2008 - 10:24


Beş yıldır ilk kez zarar yapan banka, yılın ilk çeyreğinde 141 milyon euro zarar etti

BERLİN - Almanya'nın en büyük bankası olan Deutsche Bank, beş yıldır ilk kez zarar yaptığını açıklayarak, yılın ilk çeyreğinde, 141 milyon euro zarar etti.

Küresel mali krizden olumsuz etkilenen banka ayrıca, birinci çeyrekte piyasa değerinin, kaydi değerinin altına düşmesi nedeniyle aktiflerinde 2,7 milyar euroluk indirimde de bulundu.

”Enflasyon yüksek kalmaya devam edecek”

29.04.2008 - 12:01


Devlet Bakanı Şimşek, rakamlara baktığında hedeflerin gerisinde kalındığını belirtti

 

İSTANBUL - Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Çekirdek enflasyonda hedefe çok yakın oldunduğunu fakat yurt dışından tedarik şoku yaşadığından dolayı enflasyonun yüksek kalmaya devam edeceğini söyledi. 

Financial Times ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesinde faaliyet gösteren Türk-İngiliz İş Konseyi işbirliği ile düzenlenen "Türkiye Sermaye Piyasaları Forumu"nda konuşan Şimşek, dünyayı üç krizin aynı anda vurduğunu bunun da daha önce görülmemiş bir durum olduğunu söyledi. 

Şimşek "Resesyon yaşanıyor. Hem emtia hem de gıda fiyatlarının artışı söz konusu" diye konuştu. 

Makroekonomik politikaların yeterli seviyeyi tutturabilmesini sağlamaya çalıştıklarını ifade eden Şimşek, burada başarısız olmanın büyümenin geri kalması anlamına geleceğini kaydetti. 

Son 30-40 yılın en düşük enflasyon seviyesinde olunduğunu anımsatan Şimşek, şöyle dedi: 

"Ama rakamlara baktığımızda hedeflerin gerisinde kalmışız hem de epeyce gerisindeyiz. Mart itibariyle yüzde 9,2'lik bir enflasyon yaşandı ancak bunun yüzde 6,1 kadarı enerji, gıda fiyatlarıyla alakalıdır. Çekirdek enflasyonda belki hedefe çok yakınız ama maalesef yurt dışından tedarik şoku yaşadığımız için enflasyon yüksek kalmaya devam edecektir. Orta vadede bu şoklar tekrarlanmayacaktır. Bundan eminim. Tabii ki petrol fiyatları daha da artacaktır ama belli bir seviyede kalacaktır diye düşünüyorum. Aynı şey gıda fiyatları için de söz konusu olacaktır. Yani orta vadede enflasyon beklentilerimiz hala iyi. Çünkü para politikamız sıkı olmuştur, sıkı olmaya devam etmektedir." 

Çok tedbirli bir para politikasını devam ettirdiklerini ve orta vadede bunun başarılı olacağını düşündüklerini belirten Şimşek, ikincil etkilerin de kontrol altına alınmasını sağlamak zorunda olduklarını ondan dolayı da tedbirli bir para politikası gütmeleri gerektiğini ve bunu yapmaya devam ettiklerini söyledi. 

Mehmet Şimşek, "Geçtiğimiz aylarda yüzde 17 değil de yüzde 25 olsaydı ana enflasyona bunun etkisi fazla olur muydu? Olmazdı. Çünkü ana enflasyonda yüzde 60'lık dalgalanma esas olarak enerji ve gıdadan geliyor" diye konuştu. 

Şimşek, Türkiye'de enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek için kapasite, kurumsal yapı ve istek olduğunu, bu konuda yapılan çalışmaların şimdiye kadar başarılı olduğunu ve olmaya devam edeceğini vurguladı. 

"Büyüme yüzde 7 ortalamada gerçekleşti"

Büyümenin geçen yıl Türkiye'de yavaşladığına da işaret eden Mehmet Şimşek, şunları belirtti: 

"Son 6 yılda Türkiye'de yaklaşık yıllık büyüme yüzde 7 ortalamada gerçekleşti. Burada emtia fiyatlarının ve net ihracatın gayri safi yurtiçi hasılaya olan katkısını düşünürseniz performans aslında çok iyi. Esasen altta yatan performans yüzde 8 oranında olmuştur, ki bu da Türkiye'yi en iyi performans gösteren ülkeler arasına sokmuştur." 

Türkiye'de 2007'de yaşanan iki seçime ve kuraklığa rağmen yüzde 5,7'ye yakın büyüme hızı elde edildiğini söyleyen Şimşek, "Bana sorarsanız büyüme oranı tüm bu şartlara rağmen gayet başarılı oldu. Bu ülke nüfusu hala çok genç ve yüzde 30'u öğrenci. Dolayısıyla AK Parti gibi ancak çok güçlü bir hükümetin getireceği reformlarla, üretkenliği, verimliliği arttırmasıyla birlikte büyümeyi başarabildik" dedi. 

Şimşek, bunun artık potansiyel değil gerçek bir durum olduğunu ve büyüme potansiyeli olduğunu gösteren bir ülkenin gerçekten büyümesini göstermesi anlamına geldiğini söyledi. 

Mehmet Şimşek, cari açıkla ilgili olarak da, "Türkiye'nin cari açığı bu yıl 50 milyar dolara yakın olabilir" dedi. 

"Türkiye ciddi büyüme oranlarını sürdürebilecek"

Bakan Şimşek, Türkiye'nin daha yıllar boyunca çok ciddi büyüme oranlarını sürdürebileceğini vurguladı. Şu anda bazı belirsizlikler olmasına rağmen orta vadede Türkiye'de önemli ivmeler bulunduğunu, çok ciddi dinamizmin söz konusu olduğunu belirten Şimşek, " Türkiye önümüzdeki 10 yılda reel gayri safi yurt içi hasıla büyümesinde rahat rahat yüzde 6'yı kaldırır. Türkiye önümüzdeki yıllarda Kanada, İtalya, Kore gibi ülkelerin arasında sayılacaktır" diye konuştu. Reformların hali hazırdaki belirsizliklerin ötesine geçilmesini sağlayacağını ifade eden Şimşek, şöyle konuştu:

"(Reformlar yavaşladı ya da yapılmıyor) demek aslında gerçeği yansıtmıyor. Ben siyasetçiyim benim dediğime inanmayacaksınız ama neler yapıldığını söyleyeyim. En önemli zorluk enerjidir dedik. Büyük hidro elektrik santrallerini devletin yapması uzun süreceği için bunları özel sektöre devrettik. Rüzgar enerjisine sahip çıktık. Nükleer için çerçeve hazırladık. Türkiye'nin ilk nükleer santral ihalesine çok yakında çıkacağız. Özelleştirmeye de başladık. İlk elektrik dağıtım özelleştirmesine başladık. Burada hızlı reçeteler uygulayamazsınız. Bir kaç küçük ayrıntıyı hallettik uzun vadede bu çalışmalara devam edeceğiz."

Bakan Şimşek, Sosyal Güvenlik Reformu'na da değindiği konuşmasında, "Reform hala birinci sınıf. Yaklaşık 1,2-1,3 trilyon dolar kazanacağız. Önümüzdeki 10 yılda yine açıklar olacak ama bu açıklar çok daha anlamlı şekilde düşmüş olacak" dedi. Türkiye'nin temel ürünlerde rekabet zorluğu gibi önemli bir sorun yaşadığının altını çizen Şimşek, otomotivde fason çalışmak istemediklerini tasarım yapmak istediklerini, çıkarttıkları AR-GE Kanunu'nun bu tür konularda destekleyici olacağını söyledi. İş Gücü Reformu'nun da parlamentoya aktarıldığını hatırlatan Şimşek, bu reformun iş gücü piyasasının daha esnek olmasını sağlayan hükümler içerdiğini anlattı.

"Ben endişeli değilim"

Haziran ayında Deniz Ticaret Kanunu görüşmelerine başlanacağını belirten Şimşek, Meclis tatile girmeden bunu çıkmasını tahmin ettiklerini aktardı. Vakıflar Yasası'nın da azınlık vakıflarının Türkiye'de Avrupa'daki vakıflar gibi çalışmasını sağlaması açısından önemli olduğunu ifade eden Şimşek, "301. maddenin de artık yolumuzdan kalkacağını düşünüyoruz" dedi.

Hem yurt içi hem yurt dışında çok önemli güçlüklerle karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Şimşek, hükümetin reform gündemini uygulamakta kararlı olduğunu vurguladı. Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecine de değinen Şimşek, hala gelişmekte olan piyasa büyümesi gösteren Türkiye'nin çok daha iyi bir piyasa riskine sahip olduğunu kaydeden Şimşek, "Bu oyuna daha yeni katıldık sayılır ama Türkiye'de yeterli malzeme var" diye konuştu.

Türkiye'nin AB üyesi olacağına inandığını dile getiren Şimşek, "Avrupa nasıl Türkiye'yi kaale almaz. Türkiye bölgede çok önemli bir oyuncu. Avrupa'nın önümüzdeki bir kaç yüzyıl Türkiye'ye sırtını dönmesi mümkün değil. Avrupa küresel anlamda daha iyi oyuncu olmak istiyorsa yine Türkiye'ye ihtiyacı var' dedi.

Konuşmasının ardından izleyicilerin sorularını da yanıtlayan Şimşek, Türkiye'nin belli sektörlerde dünya çapında ağırlığının nasıl sağlanacağı yönündeki bir soru üzerine, özellikle inşaat ve müteahhitlik olmak üzere hizmetler sektöründe çok iyi olan Türkiye'nin turizmde de başarılı olabileceğini söyledi.

Bakan Şimşek, "Bence Türkiye Avrupa'nın Meksika'sı olabilir. Olmak yolunda ilerliyor. Otomotiv ve dayanıklı tüketim mallarında çok önemli üreticiyiz. AR-GE Yasası ile bunlarda çok daha önemli ilerlemeler sağlayabiliriz. Tekstil var, İtalya'nın 60 milyar euroluk tekstil ihracatı söz konusu. Onları çok rahatlıkla yerlerinden edebiliriz"diye konuştu.

Bir katılımcının, "Türkiye Meksika gibi olabilir dediniz ama Meksika'da Vietnam ve Çin'den gelen rekabet nedeniyle çok sayıda fabrika kapanıyor. Bu ülkelerle nasıl başa çıkmayı düşünüyorsunuz?" sorusuna ise, "Meksika ile benzetme yaparken Türkiye'nin önemli üretim üssü olabileceğini anlatmak için gönderme yaptım" diye yanıtladı.

Herkesin Çin'in ve Hindistan'ın ne yaptığını, nereye gittiğini tam olarak anlaması gerektiğine dikkat çeken Şimşek, "Ben endişeli değilim. Endişelemek yerine neler yapılabileceğini konuşmak ele almak gerekiyor" dedi.

 

Euro/dolar paritesi 1.5632; dolar /Yen paritesi 104.26

29.04.2008 - 08:37


Euro/dolar paritesi 1.5632; dolar /Yen paritesi 104.26



 

   
Bugün 2 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol